Paris’in İnsan Hakları, Entegrasyon ve Ayrımcılıkla Mücadeleden Sorumlu Belediye Başkan Yardımcısı Jean-Luc Romero-Michel, 2000 yılında bir derginin eşcinsel olduğunu ‘ortaya çıkarması’ üzerine Fransa’da cinsel kimliğini açıklayan ilk siyasetçilerden biri oldu. Kendisi aynı zamanda, HIV pozitif olduğunu açıklayan dünya çapındaki ilk siyasetçi olarak da tarihe geçecek.
Jean-Luc Romero’nun kısa İstanbul gezisinde gözüne çarpanları, İstanbul’un ‘insan hakları’, ‘entegrasyon’ ve ‘ayrımcılıkla mücadele’ konularındaki ana hafıza mekanlarından biri olan Beyoğlu’nda konuştuk.
Pınar Selek’in 1998 yılından beri 5. kez yargılandığı davanın duruşması için İstanbul’da bulunan Jean-Luc Romero, hem kişisel hikayesinden hem de siyaset geçmişinden yola çıkarak Türkiye’nin insan haklarıyla ilgili durumuna ilişkin yorumlarda bulundu.
TIKLAYIN – 30 soruda Pınar Selek davası: 25 yıldır süren adaletsizlik ve tarihe geçen skandallar
Ayrıca Fransa’daki katı entegrasyon yasalarına ilişkin yorumlarını sorduğumuz Jean-Luc Romero, ülkesinde yükselen aşırı sağdan rahatsızlığını dile getirdi. Son dönemde gündeme oturan abaya yasağına ilişkin ise “Hem kişisel olarak hem de Paris Belediyesi üyesi olarak bu politikaya karşı olduğum gibi tüm aşırı sağcı politikalara da karşıyım” dedi ve abaya yasağının kapsamının genişletilebileceği iddialarından bahsetti.
Kendisi ayrıca Paris Belediyesi’nin, baskı altındaki Türkiyeli LGBTİ+’ların yanında olduğunu ve yakın zamanda İtalya’da gerçekleşecek bir konferansta, Paris Belediye Başkanı Anne Hidalgo’nun İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ile bu konuda bir görüşme gerçekleştireceğini ifade etti.
Jean-Luc Romero-Michel’in T24’ün sorularına verdiği yanıtlar şöyle…
“Paris Belediyesi’nin Pınar Selek’i destekleme kararı vermesinin ardından buradayım”
– Pınar Selek’in yeniden yargılandığı davanın duruşmasını takip etmek üzere Türkiye’desiniz. Bu dava hakkında ne düşünüyorsunuz? Burada olmaya karar vermenizin sebebi ne?
Burada olmamın hem kişisel hem de politik sebepleri var. Çünkü ben Paris Belediyesi’nin ve Belediye Meclisi’nin oy çokluğuyla Pınar’ı destekleme kararı vermesinin ardından buradayım. İnsan haklarının başkenti olan Paris’te bu akademisyenin, özgürlük mücadelecisinin hayatıyla dayanışma içindeyiz.
Pınar; translar, Ermeniler, Kürtler, LGBTİ+’lar için çalışmış, yazmış ve mücadele etmiş bir insan. Ben de bir LGBTİ+ olarak Pınar’ın yanındayım.
Biz Paris’teyken onun yanındayız ama ayrıca buraya, Türkiye’ye gelip de onun yanında olmak ayrıca önemli.
– Siz Paris’in İnsan Hakları, Entegrasyon ve Ayrımcılıkla Mücadeleden Sorumlu Belediye Başkan Yardımcısı’sınız. Türkiye’nin en büyük kenti İstanbul’dasınız. Buradaki kısa gezinizde Paris’teki sorumluluk alanınızla ilgili gözünüze çarpan bir şeyler oldu mu?
İncelediğim kadarıyla burada en çok marjinal damgası yiyenler kadınlar. Çünkü zaten otoriter rejimlerde ilk olarak kadınlar kurban edilmeye çalışılır. Kadınların yanı sıra LGBTİ+’ların ve transların damgalandığı bir politik ortam söz konusu. Fakat buradaki derneklerin çok güçlü olduğunu biliyorum. Bunu, Pınar’a destek imzacıları arasındaki LGBTİ+ dernekleri sayısından da anlayabiliyorum. Pınar da benden bizzat buradaki LGBTİ+ dernekleriyle tanışmamı rica etti.
Ekrem İmamoğlu, Anne Hidalgo ile İtalya’da görüşecek
Kürtler, Ermeniler ve başka azınlıklar zulüm görse de şu an en çok hedef alınanlar LGBTİ+’lar. Paris Belediyesi, Türkiye’deki LGBTİ+’ların yanında olduğunu göstermek istiyor. Paris Belediye Başkanı Anne Hidalgo, yakında İtalya’da bir kongrede İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ile görüşecekler. Hidalgo, Paris Belediyesi’nin Türkiyeli LGBTİ+’ların yanında olduğunu bildirmeyi ve yaşanan sorunlarla ilgili konuşmayı hedefliyor.
– Paris’in nüfusunun beşte birinin göçmen olduğu kaydediliyor. Türkiye’nin diğer büyük kentlerinde olduğu gibi İstanbul’da da çok sayıda göçmen var. Entegrasyon konusu bağlamında iki dünya kenti arasında bir karşılaştırma yapabilir misiniz?
Bir karşılaştırma yapmam mümkün değil çünkü İstanbul’daki entegrasyon politikalarına hakim değilim. Fakat genel olarak Türkiye’de göçmen karşıtı diskurun yükseldiğinin farkındayım. Aşırı sağın yükselmesi nedeniyle göçmen karşıtı bir tutumun geliştirilmesi aynı zamanda Fransa’da da geçerli.
“Aşırı sağ yükselse de bizim kapsayıcı politikalar geliştirmemiz çok önemli”
Fakat biz Paris Belediyesi olarak özellikle Orta Doğu’dan ve Afrika’dan gelen LGBTİ+ göçmenleri karşılamak için pek çok organizasyon yapıyoruz ve politikalar geliştiriyoruz. LGBTİ+ göçmenler, toplumun en kırılgan kesimleri. Ülke genelinde aşırı sağ yükselse de bizim kapsayıcı politikalar geliştirmemiz çok önemli.
“Abaya yasağının genişletilmesi spekülasyonları var”
– Fransa’nın sert entegrasyon yasaları olduğunu biliyoruz. Son olarak da okullarda abaya yasağı gündeme oturdu. Siz ülkenizdeki bu yasakları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Paris Belediyesi olarak politik olarak aşırı sağcılarla aynı pozisyonda değiliz. Kamusal alanda tabii ki böyle bir yasak söz konusu değil. Ancak okullarda ya da resmi kurumlarda bu yasak geçerli. Marine Le Pen gibi aşırı sağcılar, bu konuyu sürekli gündeme getiriyor.
Fransa’daki örtünme meselesi yıllardır devam eden bir tartışma. Hatta okullardaki örtünme yasağını daha geniş kapsamlı hale getirmek gibi spekülasyonlar da oluyor. Hem kişisel olarak hem de Paris Belediyesi üyesi olarak bu politikaya karşı olduğum gibi aşırı sağcı politikalara da karşıyım.
“Otoriter rejimlerin en sık yaptığı şey kırılgan kesimleri popülist olanlara hedef göstermek”
– Türkiye’de özellikle 2023 Mayıs seçimlerinin propaganda dönemiyle birlikte LGBTİ+’lar ve hakları, iktidarın muhalefet karşıtı söyleminin temellerini oluşturdu. Bunun yanı sıra Avrupa’nın bazı ülkelerinde de LGBTİ+ karşıtlığının yükseldiğini görüyoruz. Siz hem kişisel deneyimlerinizi hem de ayrımcılıkla mücadele gündeminizi göz önüne aldığınızda bu karşıtlığın siyasiler tarafından kışkırtılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Evet, bu Türkiye’de ve aynı zamanda Hırvatistan, Polonya ve İtalya gibi Avrupa ülkelerinde şu anda gördüğümüz bir şey. Otoriter rejimlerin en sık yaptığı şey toplumdaki en kırılgan kesimleri seçip onları popülist olanlara “Bakın göçmenler, bakın LGBTİ+’lar” diyerek hedef göstermektir. Bunun ardından, bir süre sonra kadınlar da geliyor.